29 Aralık 2017 Cuma

YENİ YILDA ŞİMDİ VE BURADA

Yeni yıl yaklaşırken genel bir muhasebe, yeni yıl için yeni kararlar yani yeni yıl çözülümleri gündemdedir çoğumuzda. Yılların getirdiği alışkanlıkları bir gecede bitirmek, değiştirmek gibi ütopik adımlar bekleriz bazen kendimizden.

Benim yeni yılla ilgili en büyük dileğim, tüm sevdiklerimin sağlıklı ve hayatta olması oluyor her yıl.  Çoğumuzun ortak dileğidir eminim. Gerçekleşmesi bize bağlı olmayan bir dilek bu!

Kendimle ilgili ise, Hümanistik (İnsancıl değil İnsancı olduğu söylenir) Kuram için olmazsa olmaz kabul edilen "şimdi ve burada" kalabilmek beklentim. Örneğin; çok hayatı değilse ve yapmak bana keyifli gelmiyorsa çoğu konuda ertelemeciyim. Yazdan beri, telefonumun hafızasını dahili belleğe aktaracağım, alt tarafı bilgisayarı aç,  ara kabloyu tak ve aktar! Ama bilgisayarım 8 yaşını doldurdu, 8.5 olmak üzere ve doğal olarak artık kendi kablosu olmadan sadece batarya ile çalışmıyor. Zaten akıllı telefonla her iş görülürken, sırf bu aktarma işi için bilgisayar açmak gelmiyor içimden. Bir de bilgisayar= tez yazımı, ödevler, vs. bir sürü çağrışım yapınca böyle bir geri geri gitme durumu yaşıyorum.

Erteledikçe, telefondan whatsapp mesajı sil, kullanmadığım uygulamaları sil, önbellek verilerini temizle derken bir sürü yer açma çabası, saçma sapan uğraşlar...

En son bugün Minnoş'un etkinliğinde telefon belli bir yerde doldu, neyse ki tek ben değildim gösteriyi kaysa alan. Bunun yerine dünden hazır etsem boş hafızayı ortada sorun kalmayacaktı. Ha çok mu hayatiydi, hayır! Anı yaşamak varken çekmek de çok sevdiğim bir uğraş değil ama bu kadar basit bir konuda bile ertelediğimin bir örneği. Sonra 'da oturup söyleniyorsam, bir sorun ayrıca.

Kıssadan hisse, yeni yılda dağa az ötelemek, daha az ertelemek, daha az "Sonra yaparım" demek istiyorum.

Mutlu yıllar şimdiden :)


YENİ YILDA ŞİMDİ VE BURADA

Yeni yıl yaklaşırken genel bir muhasebe, yeni yıl için yeni kararlar yani yeni yıl çözülümleri gündemdedir çoğumuzda. Yılların getirdiği alışkanlıkları bir gecede bitirmek, değiştirmek gibi ütopik adımlar bekleriz bazen kendimizden.

Benim yeni yılla ilgili en büyük dileğim, tüm sevdiklerimin sağlıklı ve hayatta olması oluyor her yıl.  Çoğumuzun ortak dileğidir eminim. Gerçekleşmesi bize bağlı olmayan bir dilek bu!

Kendimle ilgili ise, Hümanistik (İnsancıl değil İnsancı olduğu söylenir) Kuram için olmazsa olmaz kabul edilen "şimdi ve burada" kalabilmek beklentim. Örneğin; çok hayatı değilse ve yapmak bana keyifli gelmiyorsa çoğu konuda ertelemeciyim. Yazdan beri, telefonumun hafızasını dahili belleğe aktaracağım, alt tarafı bilgisayarı aç,  ara kabloyu tak ve aktar! Ama bilgisayarım 8 yaşını doldurdu, 8.5 olmak üzere ve doğal olarak artık kendi kablosu olmadan sadece batarya ile çalışmıyor. Zaten akıllı telefonla her iş görülürken, sırf bu aktarma işi için bilgisayar açmak gelmiyor içimden. Bir de bilgisayar= tez yazımı, ödevler, vs. bir sürü çağrışım yapınca böyle bir geri geri gitme durumu yaşıyorum.

Erteledikçe, telefondan whatsapp mesajı sil, kullanmadığım uygulamaları sil, önbellek verilerini temizle derken bir sürü yer açma çabası, saçma sapan uğraşlar...

En son bugün Minnoş'un etkinliğinde telefon belli bir yerde doldu, neyse ki tek ben değildim gösteriyi kaysa alan. Bunun yerine dünden hazır etsem boş hafızayı ortada sorun kalmayacaktı. Ha çok mu hayatiydi, hayır! Anı yaşamak varken çekmek de çok sevdiğim bir uğraş değil ama bu kadar basit bir konuda bile ertelediğimin bir örneği. Sonra 'da oturup söyleniyorsam, bir sorun ayrıca.

Kıssadan hisse, yeni yılda dağa az ötelemek, daha az ertelemek, daha az "Sonra yaparım" demek istiyorum.

Mutlu yıllar şimdiden :)


11 Aralık 2017 Pazartesi

DUMUR


Konu: Can/ Can't
Diyalog şu şekilde:
Öğrenci 1: Ben araba kullanabilirim. Gerçekten!
Öğretmen: Kullanamazsın, kullanmamalısın. 18 yaşından küçüksün.
Öğrenci 1: Babam kucağına alıp kullandırıyor.
Öğrenci 2: Ben de ana caddede, boş arazide de sürüyorum babamla.
Öğretmen: Söylediğiniz iyi oldu, polise şikayet edeyim babanızı! ( Hafiften yumuşak ama ciddi bir ses tonuyla)

Sonra, olayın vehameti hakkında konuşmalar, tehlikeye vurgular, nafile çabalar... Sınıf öğretmeni ile konuşunca, velinin hırt olduğu ve okula sinirli bir şekilde geleceği, boşver önerisi...

Aynı sınıfta bugün:
Öğrenci 1: Annem izin vermemişti ama dedem hırkasını gösterdi, altındaki kurusıkıyı almamı söyledi, düğünde attım. Annem de yanımdaydı.
Öğrenci 2: Ben de Trabzon'da attım.

Bir yandan çocuk saflığına, boşboğaz oluşlarına, paylaşacak kadar güven duymalarına inceden ve içten içe bir gülümseme, öte yandan veliye ifrit olma, şiddet duygularının kabarması, isyan etme isteği...

İşimizin öğretimden çok daha önce eğitim olduğunu düşünüyorum, bu yüzden bazen dersi bölse de, birşey anlatma çabası olana da fırsat vermeye çalışıyorum. Belli ki paylaşmak istiyor.

Bu yazdıklarım, iki hafta üst üste ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin anlattıkları. Okulda ne kadar eğrilirse eğitilsin, evde ihmal, istismar, cehalet diz boyu olunca olan çocuğa, sonra da dolaylı ya da onun kullandığı arabayla ezilen, attığı silahla vurulan bir masuma oluyor. Veliyi çağırıp konuşmak da çözüm olamıyor çoğu zaman çünkü davranışının doğru olduğuna o sizi ikna etme derdinde. Hani öğretmene not verecek ya veliler, işte çocuğuna bunları yapan da veli!



DUMUR


Konu: Can/ Can't
Diyalog şu şekilde:
Öğrenci 1: Ben araba kullanabilirim. Gerçekten!
Öğretmen: Kullanamazsın, kullanmamalısın. 18 yaşından küçüksün.
Öğrenci 1: Babam kucağına alıp kullandırıyor.
Öğrenci 2: Ben de ana caddede, boş arazide de sürüyorum babamla.
Öğretmen: Söylediğiniz iyi oldu, polise şikayet edeyim babanızı! ( Hafiften yumuşak ama ciddi bir ses tonuyla)

Sonra, olayın vehameti hakkında konuşmalar, tehlikeye vurgular, nafile çabalar... Sınıf öğretmeni ile konuşunca, velinin hırt olduğu ve okula sinirli bir şekilde geleceği, boşver önerisi...

Aynı sınıfta bugün:
Öğrenci 1: Annem izin vermemişti ama dedem hırkasını gösterdi, altındaki kurusıkıyı almamı söyledi, düğünde attım. Annem de yanımdaydı.
Öğrenci 2: Ben de Trabzon'da attım.

Bir yandan çocuk saflığına, boşboğaz oluşlarına, paylaşacak kadar güven duymalarına inceden ve içten içe bir gülümseme, öte yandan veliye ifrit olma, şiddet duygularının kabarması, isyan etme isteği...

İşimizin öğretimden çok daha önce eğitim olduğunu düşünüyorum, bu yüzden bazen dersi bölse de, birşey anlatma çabası olana da fırsat vermeye çalışıyorum. Belli ki paylaşmak istiyor.

Bu yazdıklarım, iki hafta üst üste ilkokul 4. sınıf öğrencilerinin anlattıkları. Okulda ne kadar eğrilirse eğitilsin, evde ihmal, istismar, cehalet diz boyu olunca olan çocuğa, sonra da dolaylı ya da onun kullandığı arabayla ezilen, attığı silahla vurulan bir masuma oluyor. Veliyi çağırıp konuşmak da çözüm olamıyor çoğu zaman çünkü davranışının doğru olduğuna o sizi ikna etme derdinde. Hani öğretmene not verecek ya veliler, işte çocuğuna bunları yapan da veli!



9 Aralık 2017 Cumartesi

ART ARDA


Geçtiğimiz gün Ayla filminin gerçek kahramanı Süleyman Dilbirliği bir süredir yoğun bakımda olduğu hastanede, daha 24 saat geçmeden 8 Aralık sabahı eşi de evinde vefat etmiş. Ben adamın ölüm haberini alınca, dün yani 8 Aralık sabahı erkenden uyanmama sinir olmuş, nette biraz gazete okumuştum ama eşinin ölümü daha haber olmamıştı. Ne hikmetse, eşi de uzun yaşamış falan diye düşünmüştüm, yaşını bilmeden filme göre hesap yapmaya çalışmıştım falan. Böyle de boş uğraşlarım var, yazarken daha çok farkına varıyor insan.

Neyse, konuyu dağıttım. Gece kardeşim Whatsapp'tan yazmış eşinin de öldüğünü. Biz, farklı zamanlarda 3 kardeş de filmi izlediğimiz için bir nevi ortak gündem oldu bu film de. (Aile Arasında'yı beraber izledik, biraz kafa dağıtalIm diye).

Kardeşim, bir aile dostumuzun da aynı şekilde eşiyle art arda öldüğünü, uzun evliliklerde böyle olduğunu da yazmıştı. Eş ölümü, yas skalasında en üstte belki ama çok sevdiği insanların ardından herkes yaşama devam etme gücü bulamıyor her zaman ya da "kader" denen şey o kadar girift ki bizim anlayamayacağımız kadar yaşam çizgilerini bu kadar bağlıyor insanların. Filmi izleyenler bilir, adamın daha haberi yokken kadının neler hissettiğini, sonrasında olanları. "Eceli gelmiş!" diyerek anlaşılamıyor sanki bazı şeyler.

ART ARDA


Geçtiğimiz gün Ayla filminin gerçek kahramanı Süleyman Dilbirliği bir süredir yoğun bakımda olduğu hastanede, daha 24 saat geçmeden 8 Aralık sabahı eşi de evinde vefat etmiş. Ben adamın ölüm haberini alınca, dün yani 8 Aralık sabahı erkenden uyanmama sinir olmuş, nette biraz gazete okumuştum ama eşinin ölümü daha haber olmamıştı. Ne hikmetse, eşi de uzun yaşamış falan diye düşünmüştüm, yaşını bilmeden filme göre hesap yapmaya çalışmıştım falan. Böyle de boş uğraşlarım var, yazarken daha çok farkına varıyor insan.

Neyse, konuyu dağıttım. Gece kardeşim Whatsapp'tan yazmış eşinin de öldüğünü. Biz, farklı zamanlarda 3 kardeş de filmi izlediğimiz için bir nevi ortak gündem oldu bu film de. (Aile Arasında'yı beraber izledik, biraz kafa dağıtalIm diye).

Kardeşim, bir aile dostumuzun da aynı şekilde eşiyle art arda öldüğünü, uzun evliliklerde böyle olduğunu da yazmıştı. Eş ölümü, yas skalasında en üstte belki ama çok sevdiği insanların ardından herkes yaşama devam etme gücü bulamıyor her zaman ya da "kader" denen şey o kadar girift ki bizim anlayamayacağımız kadar yaşam çizgilerini bu kadar bağlıyor insanların. Filmi izleyenler bilir, adamın daha haberi yokken kadının neler hissettiğini, sonrasında olanları. "Eceli gelmiş!" diyerek anlaşılamıyor sanki bazı şeyler.